Pizza kutusundan al haberi...

dominos kafan gider
Türkiye'de sosyal medyanın en etkili markalarından biri olan Domino's Pizza yepyeni bir Twitter projesine imza atıyor. #kafangider hashtag'iyle atacağınız tweet'lerin hepsi ama hepsi Domino's Pizza kutularına basılıyor.

Uygulama kısaca şöyle. Twitter'dan veya kafangider.com mikro sitesi üzerinden Twitter hesabınızla bağlanarak (Twitter connect) #kafangider hashtag'iyle tweet atıyorsunuz. Bu tweet'ler arasından gün içinde en çok retweet alan ilk 3 tweet'i sahibinin nick'iyle birlikte site sayfasındaki pizza kutusunun üzerinde görebiliyorsunuz.

2 hafta boyunca sürecek uygulamada, toplamda en çok retweet edilen ilk 3 tweet, atanın nick'iyle beraber Domino's tarafından özel olarak üretilecek gerçek pizza kutularının üstüne basılacak. Ayrıca uygulamaya katılıp, tweet atan herkesin nick'leri de bu özel pizza kutusu üstünde yer alacak.

Bu projenin ödülü de eksik değil tabi. Uygulamaya kafangider.com üzerinden tweet atarak katılan kullanıcılar arasından yapılacak çekilişle her gün 30 kişiye bedava pizza kuponu dağıtılıyor.

Domino's'un bu işi sosyal medyada bugüne kadar yapılan işlerin en keyiflilerinden biri olabilir.

Bir bumads advertorial içeriğidir.
 

"MSN kapanmadan Skype'a geçin!"


Kaspersky Lab, kullanıcıları MSN'in kapanacağı 8 Nisan tarihine yaklaşırken uyarıyor ve hesaplarını Skype'a taşımalarını önerdi.

Microsoft, yakın zamanda Skype ile yer değişikliği yaşayacak olan popüler uygulaması MSN Messenger'ın kapatılacağını duyurdu. Ancak bu sonlandırma kötü niyetli yeni yazılımların başlangıcı olacak. Kaspersky Lab, kullanıcıları MSN'in kapanacağı 8 Nisan tarihine yaklaşırken uyarıyor ve hesaplarını Skype'a taşımalarını öneriyor.
MSN'in kapatılacağının açıklanmasıyla birlikte siber suçlular da faaliyete geçti. Siber saldırganlar, zararlı etki alanları kaydettirerek, arama motorlarında sponsorlu bağlantılar satın alarak ve kullanıcıları kandırıp MSN kurucusu maskesi altında zararlı yazılımları yüklemelerini sağlayarak, bu fırsattan yararlanmaya başladılar bile...

MSN Messenger, bazı ülkelerde halen popülerliğini koruyor; Microsoft'un açıklamalarına göre dünyada 100 milyondan fazla MSN kullanıcısı bulunuyor; bunun 30 milyonundan fazlası Brezilya'ya ait. Tüm kullanıcıların programdan toplu göçünün planlandığı ve programın kurucusunun bulunmasının son derece zor olacağı şu dönemde, söz konusu durum, Brezilyalı siber suçluların yazılımı yüklemek isteyen kullanıcılara virüs bulaştırmalarına imkan sağlamış olacak.

"MSN Messenger" için Google'da yapılan basit bir aramada görüntülenen ilk sonuç da bunu kanıtlıyor. Çünkü kullanıcıların karşısına ilk, bir Trojan yazılım olan ve sahte kurucu dağıtmayı amaçlayan, zararlı etki alanına bağlı bir link oluyor. Kaspersky Lab bu gelişmeyi yorumlarken, kullanıcıları uyarıyor; ‘İnanıyoruz ki bu, MSN Messenger'ın kapanmasını yem gibi kullanarak yapılacak birçok saldırının sadece ilk örneği. Microsoft'un MSN servisini kalıcı olarak kapatacağı belirtilen 8 Nisan tarihine yaklaşılırken, kullanıcılara MSN kurucularından uzak durmalarını ve hesaplarını Skype'a taşımalarını öneriyoruz.'
 

Sosyal ağlar sırtımızdan dünyaları kazanıyor!!!



    Facebook’un 1 milyar dolara satın aldığı fotoğraf paylaşım ağı Instagram’ın birkaç ay önce “kullanıcıların yüklediği fotoğrafları satabileceklerini” açıklaması içerik hakları sorununu gündeme getirmişti. Çığ gibi büyüyen tepkilerden sonra şirket geri adım atsa da, sosyal ağların kullanıcıların ürettiği içerikler üzerinden büyük gelirler elde etmesi kafaları karıştırmaya devam ediyor.

Çektiğiniz tatil fotoğraflarını veya internette karşılaştığınız komik bir videoyu yüklediğiniz sosyal ağ belki de sizden bir para talep etmiyor; fakat bilmeniz gerekir ki tüm bunlar aslında bedava olmuyor. Tüm bu içeriği, hiç para talep etmeden kullanıcılara ulaştırmak için üstüne para ödeyen bu sosyal ağ şirketleri nasıl ayakta kalıyor ve hatta para kazanıyor dersiniz?
Sosyal ağların en büyükleri arasında sayacağımız Facebook, Twitter, MySpace, LinkedIn, YouTube ve Pinterest’in en önemli ortak özelliği, içeriğinin tamamını kullanıcıların oluşturması. Araştırma şirketi eMarketer’e göre, sıradan paylaşımları dışında; sosyal ağlarda düzenli olarak nitelikli içerik üreten kullanıcı sayısı 2008 yılında 82,5 milyonken, bu sayı şu anda 115 milyona yaklaşmış durumda. Kullanıcı içeriği yazı, ses, görsel ve videodan oluşuyor. Peki, üreten bizsek, kazanan neden biz olmuyoruz?
Verilere göre hemen hemen tüm sosyal ağların gelir pastasının en büyük kısmını reklamlar oluşturuyor. Örneğin Twitter, Foursquare, Yelp gibi şirketlerin reklam gelirleri dışında neredeyse hiç geliri yok. Sosyal ağların küçük bir kısmının sahip olduğu gelir kaynakları arasında ise ücretli müşteriler, web uygulamaları, mobil uygulamalar ve iş ortakları sayılabilir.
Reklam gelirleri devasa boyutlara ulaşan Facebook hakkında sık sık “Facebook paralı oluyormuş!” gibi söylentilerle karşılaşıyoruz. Oysa Facebook zaten paralı; ama biz kullanıcılar için değil, reklam verenler için. Facebook’un “müşterisi” şimdiye dek Facebook üyeleri olmadı. Facebook bize iyi davranmak, servislerini ücretsiz olarak sunarak “profillerimizi” kurbanlık hayvanlar gibi büyütüp semirtmek zorunda. Ne de olsa sonunda satacağı mal biziz! Tamamen kullanıcıların oluşturduğu içerikten ibaret bir sosyal ağ olan Facebook, bu içeriklerin etrafındaki reklam alanlarını reklam verenlere satarak zenginliğine zenginlik katıyor. Facebook, üyeleri hakkında ne kadar fazla ve ayrıntılı bilgiye sahip olursa, bu bilgileri reklam verenlerle paylaşarak onların daha iyi hedefleme yapmalarını sağlıyor. Reklam verenler en doğru potansiyel müşterilerine kolay yoldan ulaştıkları için memnun oluyor, Facebook’a da reklam verenden daha fazla para talep etme hakkı doğuyor.
Sizi anneniz kadar iyi tanıyorlar
Paylaşılan bilgilerden kastım, kişisel verilerinizin doğrudan reklam verenlere teslim edilmesi değil elbette. Hem Facebook, hem de diğer sosyal ağlar; üyelerinin neleri istediği, nelere sahip olduğu, neleri beğendiği, neleri sevmediği gibi verileri işleyerek bunları isimsiz bir şekilde paketleyip reklam verenlere sunuyorlar. Böylece reklam veren, “İstanbul’da oturan, X markalı telefon kullanan ve Y adlı şarkıcıyı seven” kişilere kolayca ulaşabiliyor. İstanbul’da oturuyor, X markalı telefon kullanıyor ve Y adlı şarkıcıyı seviyorsanız ilgili reklamı görüyor; Facebook’a para kazandırıyor; karşılığında Facebook’u ücretsiz olarak kullanmaya devam ediyorsunuz.
Siz de reklam verebilirsiniz!
Son zamanlarda sosyal ağlarda “kişisel reklam” olgusu da yükselişe geçmeye başladı. Herhangi bir marka veya ürün için değil, sadece kendiniz için de sosyal medyada “öne çıkma” araçları sunuyorlar. Facebook’ta bir süredir pilot uygulama olarak süren “Tanıtımını Yap” seçeneği, biz fani kullanıcılara, Facebook’a eklediğimiz herhangi bir şeyi, 3,62 TL’cik karşılığında daha fazla kişiye göstermeyi teklif ediyor. Bu ek tanıtımı satın aldıktan sonra, eklediğiniz bir fotoğraf, link veya durum güncellemesini listenizde ekli arkadaşlarınızın duvarında en üst sırada gösteriyor. Bu mikro reklam çalışmasının Facebook sayfasındaki versiyonunda ise erişim sayıları seçenekler halinde sunuluyor. 10 bin üyesi olan bir sayfanın kolayca 100 bin kişiye iletisini göstermesi belli bir ücret karşılığında mümkün oluyor.
Twitter da şimdiye dek 5 bin dolar ve üzeri reklam bütçeleriyle çalışırken, kısa süre önce sınırlı bir kullanıcı grubuna mikro reklam seçenekleri sunmaya başladı. Tweet’lerinizi ve kişisel profilinizi sponsor olarak binlerce kişiye gösterebiliyorsunuz.
Bizimkisi bir aşk hikâyesi
Sosyal ağların en önemli ortak özelliklerinden biri, kuruluş döneminde herhangi bir gelir modeliyle değil, tamamen amatör ruhla ortaya çıkmaları. Dünyadaki dev sosyal ağlarla birlikte, ülkemizden de verebileceğimiz bir örnek var. İçeriğini kullanıcıların oluşturduğu en önemli yerli sitelerden biri olan Ekşi Sözlük, sınırlı bir yazar topluluğuyla ortaya çıktıktan yıllar sonra, on binlerce kişinin fikir ve bilgi paylaştığı bir platforma döndü. Medyada sık sık yer bulmasıyla birlikte ziyaretçi sayısında da büyük bir yükseliş yaşandı. Ekşi Sözlük işte bu dönemde reklam almaya başladı ve o dönemde sözlük yazarları arasında ciddi tartışmalara sebep oldu.
Ekşi Sözlük’ün ticari yapıya dönüşmesi kimi sözlük yazarlarını rahatsız etmişti. Ekşi Sözlük’ün kurucusu Sedat Kapanoğlu’na bu süreci hatırlattım. Sedat’ın bana verdiği cevap konuyu çok güzel özetliyor: “Bu bahsettiğin dönemde yaşananlar, sanal mecraların ne kadar gerçek yaşam alanları olabildiklerine örnek aslında. Reklam olmayan bir sitenin reklam almaya başlaması, birinin gelip bahçenize tabelasını dikmesi gibi. Buna tepki göstermek de bu açıdan gayet makul. Öte yandan Türkiye’de Ekşi Sözlük gibi bir siteyi işletmenin maliyeti o kadar yüksek ki, daha mütevazı gelir modelleriyle sitenin bu ölçekte hayatta kalması mümkün değil.”
 

Havaalanında tehlikeli bir kaçak olduğunuzu bilseniz ne yapardınız?

uçağının kalkmasını bekleyen bir yolcu, kanun kaçağı olduğuna dair TV ve gazete haberleri, havaalanı anonslarıyla karşılaşırsa ne olur? Cevabı görmek için aşağıdaki videoyu izlemeniz yeterli…



yukarıdaki sorunun cevabını, stresli anlarda bile ekstra koruma sağlayan yeni Stress Protect deodorant için hazırladığı bir şaka videosu ile verirken, 5 milyon üzerinde izlenme ile internette en çok izlenen videolar arasına girmeyi de başarmış.

Bu arada Nivea Stress Protect ile ilgili ürün bilgilerini merak edenler, http://www.nivea.com.tr/Urunler/Deodorant/stress-protect adresinden ürün hakkında bilgi alabilirler.

Bir bumads advertorial içeriğidir.
 
 
Copyright © 2011. İnternetin Gündemini Bizimle Takip Edin - Tüm hakları Kayıptır...
Bu site Blogger tarafından destekleniyor...
Counter